Erdoğan'dan İsveç'e tepki: Kur'an-ı Kerim'i yakma diye bir özgürlük olamaz

04.07.2023
Erdoğan'dan İsveç'e tepki: Kur'an-ı Kerim'i yakma diye bir özgürlük olamaz

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kabine toplantısının ardından açıklama yaptı. Açıklamada Erdoğan; "İsveç'te Kuranı-ı Kerim'e yönelik saldırıların hiç bir insani temelle bağdaşması mümkün değil. Bu nefret suçunun polis kontrolünde işlenmesi çok vahim" diyerek İsveç'e tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyası olarak Kurban Bayramı'na ulaşmanın heyecanını yaşarken İsveç'in başkenti Stockholm'de mukaddes kitap Kur'an-ı Kerim'e yönelik gerçekleştirilen alçakça saldırının herkesi öfkelendirdiğini ifade etti.

"2 milyar Müslümanın hissiyatını hiçe sayan bu sapkınlığın, bırakın fikir özgürlüğünü, en temel insani değerlerle bağdaşması mümkün değildir" diyen Erdoğan, bunların İslam düşmanlığından beslenen nefret suçları olduğunu söyledi.

Bu nefret suçunun polis korumasında işlenebilmesinin ise çok daha vahim olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde insanların kutsallarına yönelik saldırılar, düşünce hürriyeti olarak nitelenemez. Nasıl kiliseyi, havrayı veya bir başka inancın mabedini ateşe vermek özgürlük değilse Kur'an-ı Kerim mushafı yakma diye bir özgürlük olamaz. Bizim nazarımızda, camilerimizi hedef alan eylemler ile kutsal kitabımıza yapılan rezil saldırılar arasında hiçbir fark yoktur. Bu gerçeği aslında nefret suçlarına imza atanlar kadar buna izin verenler, göz yumanlar da çok iyi biliyor.

Söz konusu kendi güvenlikleri olunca hiçbir hak, hukuk, ilke tanımayanlar sıra Müslümanların kutsallarına gelince birden fikir özgürlüğünü hatırlıyor. Bu zihniyetin elinde 'fikir hürriyeti', İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının tüm biçimlerini meşrulaştıran bir araç konumundadır. Stockholm'de Kurban Bayramı'nın ilk günü hem de bir cami önünde gerçekleştirilen menfur eyleme münferit bir hadise gözüyle bakamayız. Bu saldırıları batıda habis bir ur misali hızla yayılan İslam ve Müslüman düşmanlığı hastalığının yeni tezahürleri olarak görüyoruz. Batı dünyası özellikle bu hastalıkla mücadele noktasında hiçbir adım atmıyor.

Irkçı terör saldırıları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dört yıl önce Yeni Zelanda'nın Christchurch şehrinde bir camide ibadet eden 51 Müslümanın şehit edildiği terör eyleminden hala ders alınmadığını söyledi.

Neo Nazi örgütlerin çoğu zaman devlet içindeki uzantılarının da desteğiyle palazlanmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

Aşırı sağcıların işlediği nefret suçlarının kaydı çoğu zaman hiç tutulmuyor. Failler ya yakalanmıyor ya da ön kapısından girdikleri mahkeme salonlarının arka kapısından ellerini kollarını sallayarak çıkıyor. Günümüzde Müslümanlar için inançlarını özgürce yaşamak, dillerini sokakta özgürce konuşmak, dinlerinin emrettiği şekilde giyinmek, çalışmak, sosyal hayatta var olmak giderek zorlaşmaktadır. Irkçı terör saldırıları sadece Müslümanlara değil Musevilere, Afrikalılara, Asya kökenlilere, Romanlara ve göçmenlere de yönelmektedir. Önceki hafta Mora Yarımadası açıklarında batan ve yüzlerce mülteciye mezar olan gemi faciasında buna bir kez daha şahit olduk. İnsanları kurtarmak adına ciddi hiçbir emek harcanmadığı gibi yüzlerce kişinin ölümü, Titanik Gemisi'ni görmeye giden beş zengin kadar gündem olmadı. Bu mazlumlar da her yıl Akdeniz'in sularında kaybolan binlerce can gibi kısa sürede unutulup gitti. Bunlar asla istisnai hadiseler değildir. Beyaz adamın üstünlüğüne dayanan sömürgeci, kibirli ve gayri insani zihniyetin varlığını halen devam ettirdiğinin işaretidir.

Pek çok batı ülkesinde ayrımcılığın toplumsal bir norm haline geldiğine dikkati çeken Erdoğan, özellikle sömürgeci geçmişiyle bilinen ülkelerde kültürel ırkçılığın, kurumsal ırkçılığa dönüştüğünü söyledi.

"Sokak olayları meşru bir hak arama metodu olamaz"

Fransa'da başlayan, kısa sürede diğer ülkelere yayılan olayların kökünde bu zihniyetin inşa ettiği sosyal mimarinin bulunduğunu belirten Erdoğan, şunları ifade etti:

Sistematik şekilde baskı gören kamusal hayatın dışına itilen varoşlarda, gettolarda yaşamaya mahkum edilen göçmenlerin çoğu Müslümanlardır. Şiddet, maalesef şiddeti doğurmuş ve bugünkü hadiseleri tetiklemiştir. Tarih boyunca olduğu gibi bugün de rüzgar ekenler fırtına biçmektedir. Kamu malına zarar verilmesini, sokakların yakılıp yıkılmasını, mağazaların yağmalanmasını elbette tasvip etmiyoruz. Sokak olayları meşru bir hak arama metodu olamaz. Ancak bu sosyal patlamadan, otoritelerin de ders çıkarması gerektiği açıktır.

Benzer vakalar ülkemizde yaşandığında bizlere hak, hukuk ve demokrasi dersi verenlerin, meydanlarda kamp kurup yirmi dört saat canlı yayın yapanların bugün derin bir sessizliğe bürünmesi ayrıca manidardır. Dışişleri Bakanlığımız özellikle bugünlerde Fransa'ya gidecek olan veya orada yaşayan vatandaşlarımıza gereken uyarılarda bulundu. Büyükelçiliklerimiz ve konsolosluklarımız her zaman vatandaşlarımızın yanındadır. Biz de ilgili birimlerimizle süreci yakından takip ediyoruz. Endişeyle karşıladığımız son hadiselerin daha fazla kan akmadan, şiddet sarmalı daha fazla büyümeden, bir an önce sona ermesini diliyoruz. Bu olayların göçmenlere ve Müslümanlara yönelik yeni bir baskı, yıldırma, sindirme furyasına yol açmasından da kaygı duyuyoruz. Daha çok kısıtlama, daha fazla ötekileştirmeye, adaletsizliğin daha fazla derinleşmesine sebep olacaktır. Bu da gelecekte daha vahim olayların fitilini ateşleyecektir. Biz yüz binlerce vatandaşımızın yaşadığı hiçbir ülkenin böyle bir girdaba sürüklenmesini istemeyiz. Hele hele ırkçı nefretin, insanımızı hedef almasına izin veremeyiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Konut kira sözleşmelerinde artırım oranını yüzde 25 ile sınırlandırmıştık. Temmuz ayında yenilenecek konut kira sözleşmeleri için de aynı sınır uygulanmaya devam edecektir" dedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.

Yurt dışında yaşayan Türklerin, İslam düşmanlığı karşısında en çok mağdur olan ve bu konuda en çok bedel ödeyen kesim olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

Solingen'de katledilen vatandaşlarımızın acısı halen tazedir. 'Dönerci cinayetleri' denilerek üzeri kapatılmak istenen katliamlarda yüreği yanan yine bizim insanlarımızdı. Mescitleri, dernekleri, iş yerleri saldırıya uğrayan bizim kardeşlerimizdir. Terör örgütlerinin önü açılırken, polis şiddetine maruz bırakılan bizim sivil toplum kuruluşlarımızdır. Yurt dışında 7 milyon vatandaşı bulunan ülkemiz için Türk ve Müslüman düşmanlığı dış politika meselesinden öte, bir milli güvenlik sorunudur.

"Türkiye olarak geri adım atmayacağımızın bilinmesini istiyoruz"

Fransa'daki sokak olaylarının tüm boyutlarıyla titizlikle incelendiğini, Stockholm'de bir caminin önünde Kur'an-ı Kerim yakılmasının ardından çok net bir şekilde tepki gösterildiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

İslam İşbirliği Teşkilatı da bu konuda hemen harekete geçti. Terör örgütleriyle ve İslam düşmanlığıyla kararlı mücadelenin kırmızı çizgimiz olduğunu açıkça ifade ettik. Teröre destek vererek, teröristlere alan açarak sokakları, caddeleri, şehrin en merkezi meydanlarını teröristlere tahsis ederek Türkiye'nin dostluğunun kazanılmayacağını artık herkesin kabullenmesi gerekiyor. Muhataplarımız bu gerçeği ne kadar kısa sürede içselleştirirse süreç o derece sağlıklı işleyecektir. Ülkemizin duruşu, beklentileri, bizlere verilen taahhütler bellidir. Biz geçen sene neyi savunuyorsak bugün de aynı ilkeleri savunuyoruz. Oyalama taktikleriyle vakit kaybetmek yerine verilen sözlerin tutulmasının daha akılcı, daha faydalı ve devlet ciddiyetine yakışır bir yöntem olacağına inanıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın yayın organları üzerinden yürütülen kirli oyunların neyi amaçladığını çok iyi gördüklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Bel altı vuruşlarla mesafe alacaklarını düşünenlerin ne bizi ne Türkiye'yi ne de Türk milletini tanımadıkları aşikardır. Buradan kendilerine ince eleyip sık dokumalarını, ev ödevlerini daha iyi yapmalarını tavsiye ediyorum. Bizim tehdit siyasetine de tahrik siyasetine de aba altında sopa gösterme kurnazlığına da teslim olmayacağımızı tüm dünya bilir, bilmelidir. Biz birilerinden ülkelerinin isimlerini değiştirmesini değil, sadece altına imza attıkları hususlara sadık kalmalarını istiyoruz, binlerce vatandaşımızın canına kasteden bölücü örgüt mensuplarını ve FETÖ'cü alçakları himaye etmemelerini bekliyoruz. Türkiye olarak, bunlar sağlanana kadar geri adım atmayacağımızın bilinmesini istiyoruz."