Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz." dedi.
Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde düzenlenen "İnsanlık İçin Güçlü Türkiye" programına katıldı.
Burada konuşan Erdoğan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulünün 77. yılı dolayısıyla düzenlenen "İnsanlık İçin Güçlü Türkiye" programının hayırlara vesile olmasını diledi.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 77. yıl dönümü olan 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nü tebrik eden Erdoğan, "Bölgemizle birlikte tüm dünyada insan hak ve onurunun savunuculuğunu misyon edinmiş bir siyasi partinin Genel Başkanı, asırlarca adaletin sancaktarlığını yapmış necip bir milletin Cumhurbaşkanı olarak, buradan kalbi bizimle atan tüm mazlum ve mağdurlara dayanışma mesajlarımı gönderiyor, hepsini hürmetle selamlıyorum." ifadesini kullandı.
Gazzelileri ve Sudanlıları da selamlayan Erdoğan, "Afrika'dan Asya'ya bizden uzakta olsalar da acılarını acımız bildiğimiz tüm mazlumları yürekten selamlıyorum. Bilhassa savaşların, çatışmaların, yokluk ve yoksulluğun bütün yükünü minik omuzlarında taşımak zorunda kalan masum çocukları ve onların cefakar annelerini, babalarını kalpten selamlıyorum. Filistinli kardeşlerimi, Filistin halkının onurlu, gururlu, kararlı, izzetli mücadelesini bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Kendilerine bir kere daha sabır temenni ediyor, Türkiye ve Türk milleti olarak her zaman yanlarında olacağımızı tekrar ifade ediyorum." diye konuştu.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin bundan tam 77 sene önce 10 Aralık 1948'de büyük bir teveccühle kabul edildiğini hatırlatan Erdoğan, 30 maddeden oluşan bu beyannamenin iki yıkıcı Dünya Savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı olduğunu söyledi.
Beyannamedeki "Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır" ifadelerinin yer aldığı ilk üç maddeyi aktaran Erdoğan, her bir satırının dikkatle okunması, içselleştirilmesi ve uygulanması gereken bu tarihi beyannamenin yaklaşık 6 ay sonra Meclis'te kabul edilerek, kaderin bir cilvesi olarak 27 Mayıs 1949'da yürürlüğe girdiğini anımsattı.
Beyannamede kayıtlı hususların özellikle vesayet dönemlerinde ne kadar tatbik edildiği üzerinde ayrıca durulması gereken bir mesele olduğuna işaret eden Erdoğan, millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizminin ilk günden itibaren beyannamenin altını oyduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kimi zaman bürokratik oligarşi, kimi zaman antidemokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyetin milletin hafızasında derin yaralar açtığını, demokrasiye telafisi uzun yıllar alan zararlar verdiğini belirtti.
"Bu toprakları muhabbetle yoğuran nice gönül sultanımız öğütleriyle milletimizin tasavvurunu şekillendirmiştir."
Erdoğan, tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakılıp milletin tarihine, kültürüne ve inanç değerlerine bakıldığında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde kayıtlı hakların topluma hiç de yabancı olmadığının görüleceğini söyledi.
Erdoğan, insana saygı göstermenin, insanın onurunu korumanın, onun yaratılıştan gelen haklarının kullanılmasını temin etmenin sahip olunan medeniyetten tevarüs eden ulvi değerlerden olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam, 1400 yıl önce Veda Hutbesi'nde tüm insanlığa şöyle seslenmişti; 'Ey insanlar, biliniz ki Rabb'iniz birdir. Atanız da birdir. Bütün insanlar Adem'den gelmiş. Adem de topraktan yaratılmıştır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir. Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bu gününüz arefe ve bu ayınız Zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır. Ey insanlar, kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Sözümü iyi dinleyin ve belleyin.' Bu emir ve tavsiyeler asırlar boyunca siyasi, sosyal ve beşeri hayatında milletimize rehberlik etmiştir. Ahmet Yesevi'den Yunus Emre'ye, Hazreti Mevlana'dan Hacı Bektaş-ı Veli'ye kadar bu toprakları muhabbetle yoğuran nice gönül sultanımız aynı şekilde öğütleriyle milletimizin tasavvurunu şekillendirmiştir."
"Değerler sistemimiz her canlının hakkını gözetmesini emreden dünya görüşü inşa etmiştir"
Mevlana'nın "Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkese can vermeye, tüm insanlar alemine faydalı olmaya gelmişiz. Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz. Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri gül bahçesine getirelim. Onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz." sözlerini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Divan edebiyatının son büyük şairlerinden Şeyh Galip de Hazreti Mevlana'dan yüzyıllar sonra şu mısralarla seslenmişti: 'Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen. Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen'. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden yüzyıllar önce ortaya konan bu prensipler bizim nasıl bir müktesebata sahip olduğumuzu göstermektedir. Şurası bir gerçek ki bizler alem-i suğra olarak gören alemin özü, yaratılmışların göz bebeği olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız. İnancımızda nasıl ilk insan alemin özüyse, bugüne kadar dünyaya gelen her insan nasıl alemin özüyse aynı şekilde kıyamete kadar son insan da alemin özü olarak kıymetlidir, yaratılışı itibarıyla hürmete layıktır. İnsan merkezli bu değerler sistemimiz, bırakın insanın insana haksızlık etmesini, insanın yaratılan her varlığın, tabiattaki her canlının hakkını gözetmesini emreden bir dünya görüşü inşa etmiştir. Şuraya özellikle dikkatinizi çekiyorum; hayvanlar için hastaneler, bakım ve barınma yerleri, sebillere suluklar inşa eden ecdadın ihtimam gösterdiği canlılardan biri de kuşlar olmuştur. Camilerimizin duvarlarını süsleyen kuş sarayları bunun en güzel timsalidir. 16. yüzyılda İstanbul'da görev yapan Batılı bir sefir bakın hayranlığını nasıl ifade ediyordu. 'Türkiye'de her şey insanileşmiş, her katı yumuşamış, hayvanlar bile.' İnsanı aşıp tüm canlılara hak penceresinden bakan eşsiz bir şefkat, merhamet, saygı ve hoşgörüye dayanan bir tasavvurdan bahsediyoruz."
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın"
"Vistül'de Türk atları sulandıkça Lehler rahat eder." sözünün Türklerin farklı inançlara hoşgörüsünü göstermesi bakımından oldukça anlamlı olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tarih ve kültürümüzün her sayfasında bizim insana bakışımızı anlatan bunlar gibi sayısız örnek, anekdot, deyiş, ibretlik hadiseyle karşılaşıyoruz. Bunun için köklerimize vurgu yaparken, partimizin de hükümetimizin de idare anlayışımızın da pusulası olan Şeyh Edebali'nin 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' tavsiyesini sık sık hatırlatıyorum. Bu hatırlatmanın arka planında işte böyle bir tecrübe, böyle bir birikim ve insana değer veren yüksek bir şuur bulunuyor. Yani bizim ne tarihimizde ne de kültür ve medeniyet kodlarımızda insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur. Tam tersine bugün bize hak ve özgürlük dersi verenlerin hepsinden daha temiz bir sicile, daha kuşatıcı bir zihniyete sahibiz. Biz bunun altını bugün bir kez daha çizmekte fayda görüyorum. Tarihimizin hiçbir döneminde çiğ süt içmedik. Şükür karnımız da ağrımıyor."
"Suriye'nin ve Suriyeli kardeşlerimizin inşa, ihya ve toparlanma çabalarını tüm imkanlarımızla destekliyoruz"
Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde düzenlenen "İnsanlık İçin Güçlü Türkiye" programında konuştu.
"Başkaları gibi önümüze ne konulur diye düşünmüyor, nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hakkı, adaleti, barışı, insanlık onurunu sadece bölgemizde değil, tüm dünyada cesaretle savunuyoruz. Gururla söylemek isterim ki Türkiye denilince akla sınırlarını korumakla kalmayıp, artık barışı kuran ve diplomasiyi de şekillendiren bir ülke geliyor." ifadesini kullandı.
Düzen inşa edici bir devlet olarak Türkiye'nin varlığının başta dost ve kardeş ülkeler olmak üzere Orta Doğu'dan Kafkasya'ya, Afrika'dan Güney Asya'ya kadar birçok bölgede 100 milyonlara güven aşıladığını belirten Erdoğan, "Vistül'de sulanan Türk atları gibi bugün de ay yıldızlı al bayrağımız dünyanın dört bir yanında nazlı nazlı dalgalandıkça dost, soydaş ve kardeşlerimiz kendilerini daha bir emniyette hissediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Gazze'den Suriye'ye, Rusya-Ukrayna Savaşından Doğu Afrika'daki gerilimlere birçok kriz bölgesinde insanlık için güçlü Türkiye şiarıyla üzerlerine düşenleri layıkıyla yapmaya çalıştıklarını vurgulayan Erdoğan, "Türkiye'nin Suriye ve Gazze'de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu tek başına bir insan hakları dersidir, insan hakları destanıdır. Her iki meselede de ilk günden itibaren tavrımızı çok net ortaya koyduk. Baskılara, tehditlere, farklı sebeplerle zalimlerin yanında hizalanan insanlık fukaralarına prim vermedik. Elimizle, dilimizle, kalbimizle zulmü durdurmanın çabası içinde olduk." diye konuştu.
Dün Suriye devriminin birinci yıl dönümü, Suriye halkının 8 Aralık Hürriyet günü olduğunu hatırlatan Erdoğan, devrimin birinci yılında bir kez daha her türlü zulme, zorbalığa, vahşete insanı insanlığından utandıran işkenceye rağmen 13,5 yıl boyunca zalime direnen kardeş Suriye halkını Türkiye ve millet adına tebrik etti.
Erdoğan, rejimin ve terör örgütlerinin alçak saldırılarında hayatlarını kaybeden Suriyelileri rahmetle yad ederek, "Devletimizin güvenliğini, aziz milletimizin huzurunu temin etmek amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi operasyonlarda şehit düşen kahramanlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, Rabb'im ruhlarını şad, mekanlarını cennet eylesin diyorum. Şehitlerimizin metanet abidesi ailelerine hürmetlerimi takdim ediyorum. Bugün milletçe 'Terörsüz Türkiye' hedefinden, 'Terörsüz Bölge' idealinden bahsedebiliyorsak bu en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yüce Allah'ın, Yasin Suresi'nde "Kun Fe Yekun" yani "ol der ve oluverir" şeklinde buyurduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rabb'imizin müjdesi Suriye'de de tecelli etmiş, 60 yıllık dikta rejimi sadece 7, 8 gün içinde yerle yeksan olmuş, kendi halkını acımasızca katleden diktatör korkakça kaçmış, mazlumların sabrı, mücadelesi ve kıyamı zaferle neticelenmiş, Suriyeli kardeşlerimiz, uğrunda 100 binlerce şehit verdikleri hürriyetlerine hamdolsun sonunda kavuşmuşlardır. Suriye halkının son 1 yılda onca zorluğa, sıkıntıya, Esad diktatörünün bıraktığı enkaza rağmen hayata dört elle sarıldığını, ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz. Başkan Şara, Emevi Camisi'nde, televizyonlardan izlediniz, hem sabah namazını kıldırıyor hem de orada verdiği hutbe ile Suriye'nin geleceğine yönelik müjdesini irat ediyordu. Rabb'im en yakın zamanda inşallah Şara'ya ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmasını nasip etsin. Türkiye ve Türk milleti olarak Suriye'nin ve Suriyeli kardeşlerimizin inşa, ihya ve toparlanma çabalarını tüm imkanlarımızla destekliyoruz."
Erdoğan, Suriye devriminin son 1 yılda en zoru geride bıraktığını vurgulayarak, Suriye yönetiminin basiretli, dirayetli, kuşatıcı, kucaklayıcı ve adaleti politikalarıyla bir daha eski, kötü günlere dönüş olmayacağına inandığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bilhassa 10 Mart Mutabakatı'nın, altında imzası olanlar tarafından ahde vefa ilkesi gereğince hayatı geçirilmesi, önemli bir düğümü çözecektir. Mutabakatın suhuletle uygulanması, istikrarsız, bölünmüş güçsüz Suriye'ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir. Böylece Suriye toprak bütünlüğüne haiz, müreffeh, muzaffer ve bölgesinin muteber bir ülkesi olarak istikbale yürüyecektir. Biz de nasıl Suriye'den gelen mazlumlara ensar ruhuyla sahip çıktıysak, nasıl Suriye'nin kuzeyinde mazlumlar için güvenli alanlar inşa ettiysek, nasıl 13,5 yıl boyunca bir yandan uluslararası baskılara diğer yandan içeride Türkiye'nin her köşesini 'Suriyelileri göndereceğiz' afişleri ile donatan beşinci kol aparatlarına karşı sabırla direndiysek, yeni dönemde de kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız. Bu ana muhalefet öyle demiyor muydu? 'Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz' demiyorlar mıydı. Onlar bunu söylerken bu kardeşiniz ne diyordu, 'asla gönderemezsiniz, gönderemeyeceksiniz' diyordu. Biz savaşta onlara sırtımızı dönmedik, barışta da daima yanlarında olacağız."
"Filistin'de de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak"
Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verip, Suriye'yi birlikte ayağa kaldıracaklarını, birlikte imar ve inşa edeceklerini belirten Erdoğan, "Bunu da korkarak, birbirimizden şüphe ederek, hele hele kavga ederek değil, birbirimize güvenerek, inanarak, dayanışmayla gerçekleştireceğiz. Bunu özellikle şunun için söylüyorum. Eğer biz korkaklara kulak verseydik, korkunun esiri olsaydık şimdi yanı başımızda bir kan gölü vardı." ifadelerini kullandı.
"Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur"
Şimdi yeni bir Suriye'nin kurulduğunu, Şam'ın, Halep'in, Hama'nın, Humus'un caddelerinde Türkiye'de yaşamış ya da doğmuş gençlerin Türkçe konuştuğuna dikkati çeken Erdoğan, 13,5 yıllık hasretin ardından evlerine dönenlerin "Allah Türkiye'den ve Türk milletinden razı olsun" dediğini dile getirdi.
Erdoğan, şunları ifade etti:
"Hemen yanı başımızda, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi, aynı dili konuştuğumuz kardeş bir devlet küllerinden yeniden doğuyor. Milletçe bizler de alnımız ak, başımız dik, bu şekilde bu muhteşem dirilişe, yeniden doğuşa, sevinç gözyaşlarıyla tanıklık ediyor, kardeşlik ve komşuluk sınavından başarıyla çıkmanın haklı kıvancını yaşıyoruz. Rabbimizin daha nice müjdelerine nail olacağımıza yürekten inanıyoruz. Bir defa bizim şuna inancımız tam, zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Bunu elhamdülillah Suriye'de bizzat gördük. Şimdi sıra inşallah Filistin'de. Filistin'de de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak, oraya da özgürlük ve barış gelecek, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin Devleti muhakkak Allah'ın izniyle kurulacak."
"Filistin halkı kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak"
Filistin halkının on yıllardır büyük acılar çektiğini, tarifsiz işkencelerden geçtiğini, yakınlarını, çocuklarını kaybettiğini ve evlerinin yıkıldığını hatırlatan Erdoğan, "Hayatları ve toprakları çalınmış Filistin halkı, kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak. Bunun önünü hiçbir kirli, kanlı ve sinsi plan kesemeyecek." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, kendilerini dev aynasında gören katliam şebekelerinin her senaryosunun, her oyununun, her tuzağının üzerinde Allah'ın bir takdiri olduğunu, umutlarını kesmediklerini, kesmeyeceklerini vurguladı.
"Filistin'de de zafer marşlarını, aynen Suriye'de olduğu gibi, hep birlikte terennüm edeceğiz." diyen Erdoğan, sabrın, azmin, umudun ve mücadelenin karanlıkları boğduğuna şahitlik edeceklerini söyledi.
Erdoğan, katliamların en kesif günlerinde Suriyelilere bir söz verdiklerini, uzak olmayan bir tarihte o sözü mutlaka tutacaklarını belirterek, programın hayırlı olmasını diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a konuşmasının ardından, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Yalçın tarafından "La Galibe İllallah: Allah'tan başka galip yoktur" yazılı tablo takdim edildi.